Thursday 24 April 2014

Rengin Altınalmaz, "SIGMUND FREUD, 'DÜŞLER ÜZERİNE' (1900)"

Sigmund Freud psikanalizin kurucusudur, öğretileri modern dünyada insan doğası ve insan dürtüleri kavramlarının biçimlenmesini sağladı. Rüyalar ve bilinçaltı üzerine yazdıkları, geleneksel görsel tasvir biçimini değiştirdi ve yorumlama şekline yeni bir boyut kazandırdı.

Freud rüyaları bilinçaltına giden bir kral yolu olarak tanımlar. Ona göre toplumsal baskıyla bilinçaltına ittiğimiz tüm duygu ve düşünceler uyku sırasında ortaya çıkar. (1) Rüyaların oluşumu ve işleyişi için üç önemli işlemden bahsetmektedir: yoğunlaştırma (condensation), üst-belirleme (over-determination) ve yer değiştirme (displacement)'dir.

Yoğunlaştırma: Oldukça az olan rüya malzemesinin aynı anda birçok düşünce ve duygunun ifadesi olmasına denir. Bu nedenle Freud "Yazıldığında rüya yarım sayfa dolduracaktır ama arkasında yatan analizi altı, sekiz, on iki kat daha çok sayfa isteyecektir" demiştir.
Bu yoğunlaştırmanın herhangi bir oranı ya da orantısı bulunmamaktadır, çünkü rüya gerçeğin bire bir sembolü değil, birçok işlemden geçmiş ifadesidir.

Üst-belirlenme: Yoğunlaştırmayla bağlantılı olarak rüyaların düşünsel ifadesinde bir "üst-belirlenme" oluşur. Yazar bunu şu şekilde açıklar: Çağrışımlar aracılığıyla rüya içeriğinin bir öğesi birçok düşünceye bağlanabilir, ya da bir düşünce birçok farklı rüya öğesinde temsil edilebilir. Bu şekilde rüyanın içeriği ve onu oluşturan düşünceler arasında birçok kesişme noktası olmasına Freud üst-belirlenme demektedir.

Yer Değiştirme: Psikanalize göre rüyalar "farklı" şekilde odaklanırlar. Rüyanın içeriğinde ön plana çıkan öğeler rüyaya neden olan düşünsel gerçek için aynı derecede önemli olmayabilir. Ya da rüyayı oluşturan düşünsel içeriğin en önemli detayları rüyada önemsiz bir yere sahip olabilir. Hatta rüyada hiç yer almayabilir ve sadece analiz ile kurulacak bağlantılarla ortaya çıkabilirler. Bu önem ve odak değişikliklerine Freud "yer değiştirme" demektedir. (2)

Sigmund Freud’un babası olduğu psikanalizin sanat ile birbirinden ayrılmaz bir ilişkisi olduğunu söylemek doğru olur. Çünkü Freud hekim olmasına karşın psikanalizi yalnızca ruhsal hastalıklarda kullanılan bir tedavi tekniği olarak tanımlamak istememiş onu hem insan ruhsallığının bilimi yani psikolojinin parçası saymış, hem de sanatsal, felsefi ve dini sorulara yanıt sağlayacak bir bilim olarak görmüştür.
Freud öncelikle sanatçıların yaşamında ve sanat yapıtlarında varsayımlarını doğrulayacak öğeler aramıştır. Özellikle okuduğu yapıtlardan yola çıkarak kuramına dayanarak, kanıtlar bulma çabasında olmuştur. (3)

Sanat ile psikanalizin alışverişi Freudun sanatçılara karşı duyduğu ilgi ve merak ile başlar denilebilir. Bu alışverişi Freudun çevresinde sanata ve edebiyata düşkün birçok takipçinin olmasına borçlu olduğumuz gibi, Freudun edebiyat, resim ve heykel alanında ortaya çıkardığı eşsiz metinlerin yepyeni bir alanın temellerini attığını da ileri sürebiliriz.

Freud’a göre güzellik arayışı sevilen, yüceleştirilen cinsel nesneye karşı beslenen cinsel arzunun yüceltilmesi ve kültürel alana dâhil edilmesidir. Bu kültürel edim aynı zamanda cinsel arzunun temel nesnesinden de vazgeçmedir, onun yasını tutmadır. Her ne kadar Freud daha ileri yıllarda ölümü, narsisist tümgüçlülüğü ve saldırganlığı da sanat eserini tetikleyen unsurlar olarak belirtmişse de bunlar onun için ikincil düzeyde kalır ve temelde Freuda göre cinsel arzunun yüceltilmesi yani cinselliğin başlangıçtaki arzuyu gerçekleştirme hedefinden sapıp kültürel edimlere yönelmesi daha baskındır. (4)

Freudun teorilerinden yoğun bir şekilde etkilenen eski Dadaist, şair ve yazar Breton, Sürrealist resim ve yazıların, Freudun çalışmalarında olduğu gibi, en derinlerdeki düşüncelerimizi ifade etmesi gerektiğine inanıyordu. 1899da Freud, insan zihninde hatıraların, sezgilerin ve en temel güdülerimizin saklandığı bir kısım saptadığı Düşlerin Yorumu adlı kitabını yayımladı. Freud bu saptamasına bilinçaltı adını verdi. Zihnimizin bu saklı kalmış derinliklerini rüyaları analiz ederek anlayabileceğimize inanıyordu. Freud aynı zamanda belirli yöntemlerle bilinçaltına ulaşabileceğine ve bunun zihnimizin karmaşık iç işleyişini açıklamakta yardımcı olabileceğine inanıyordu. Bilinçaltının kilidini açmak için kullandığı yöntemlerden biri, kişinin rasyonel değil sezgisel olarak düşündüğüserbest çağrışım metoduydu. Kısa süre içinde, pek çok başka yazar ve sanatçı Sürrealistlere katıldı. Bunların çoğu Freudun serbest çağrışım teorisini uyguladı. Breton’un saf psişik otomatizm olarak adlandırdığı bu yöntem, yazar ve ressamların bilinçli düşünmeyi bırakarak kalemlerinin ve fırçalarının çizgileri, kelimeleri ve şekilleri oluşturmasına izin vermelerini içeriyordu. Bu şekilde bilinçaltını harekete geçirdiklerine ve sonuç olarak, en derinde yatan his ve duygularını ifade eden kelime, renk ve şekillere ulaştıklarına inanıyorlardı. Temel fikir, hayal gücünün kaynağının bilinçaltı olduğu ve yaratıcılığın en üst seviyelerine çıkmak için ona ulaşılması gerektiğiydi. Sürrealistler yarattıkları eserlerde bilinçle bilinçaltını birleştirerek hayal ve fantezi dünyasını akıl ve mantığın sıradan dünyasıyla ilişkilendirmeyi amaçlıyorlardı.  (5)
  
RÜYALAR VE YARATICILIK
Sanat tarihine göz attığımızda yaratıcılıklarını rüyalarıyla beslemiş pek çok sanatçıya rastlıyoruz. Örneğin, "Honesty" isimli pop parçasıyla dünyada pek çok dinleyiciye ulaşan Billy Joel bir röportajında yaptığı bestelerin melodisini rüyalarından yola çıkarak  oluşturduğundan bahsediyor. Hepimizin korku romanlarıyla yakından tanıdığı yazar Stephen King'inse "Korku Ağı" adlı romanını çocukluk kabuslarından birinden esinlenerek yazdığını biliyoruz. Salvador Dali'nin rüyaların yaratıcılık üzerindeki etkisine inancıysa şaşırtıcı düzeyde. Ressamın, uykuya dalmadan önce eline bir kaşık aldığı böylece uyuyakaldığında kaşığın yere düşerek çıkarttığı sesle uyanıp zihnindeki rüya imgeleri henüz canlıyken gerçek üstü öğelerle bezeli o muhteşem tablolarını ortaya koyduğu anlatıla geliyor. (6)
Gerçeküstücülük akımının en önemli temsilcilerinden olan Rene Magritte’in düşürünü temaları işlediği resimleri, komedi, korku, tuhaflık ya da ilginçlik kavramlarının bir karışımıdır.
Giorgio de Chirico, bilinçaltının düşsel oluşumlarına dayanan fizikötesi resimlerini gerçeküstü bir tutumla yansıtır.
Bir yirminci yüzyıl popüler kültür ikonu haline gelen Frida Kahlo’nun sanatı, sürrealist olarak tanınlanmışsa da kendisi bu tanımı reddetmiştir. Eserlerinde sıkça düşsel temalara yer vermiştir.
Çağdaş heykel sanatçılarından Xooang Choi, rüyalarının sonucunda ortaya çıkardığı sürrealist heykellerinde, abartı, modifikasyon ve deformasyon gibi teknikleri ve ifade biçimlerini kullanarak, ortaya gerçeküstü görüntüler çıkarıyor.

Türk Sanatında düşsel temalara yer veren sanatçılar arasında Komet’in, gerçek dışı ve düşsel bir mekanda yer alan figürleri, geçmiş bir dünyanın günümüze yansımış bireyleri ve insan olgusunun simgeleri izlenimini yansıtır. Fantezi ile gerçek, düş ile yaşanmışlık, onun resimlerinde birbiri içinde erir.
Resimlerinde açığa çıkmamışları, hayal ve güçleri yansıtan Burhan Uygur, simgeci ve fantastik bir sanatçı olarak yorumlanmaktadır.
Mehmet Güleryüz resimlerinde zaman zaman fantastik ve mecazi bir içerikle, simgelere ağırlık vermiş, düşsel portreler ve figürler kullanmıştır.
Figür, nesne ve mekan bağıntılarından yola çıkan Utku Varlık, fantastik-gerçekçi bir üslupla kurgulanmış resimlerinde düşsel, romantik, simgesel bir dünya yaratır.

RÜYALAR VE SİNEMA
Deneysel sinemanın ilk örneği olarak kabul edilen Endülüs Köpeği (Kısa Film):
Ünlü İspanyol ressam Salvador Dali ve İspanyol yazar ve film yönetmeni Luis Buñuel'in gördükleri bazı rüyaları birbirlerine anlatmaları bu filme esin kaynağı olmuştur. 1928 yılında Fransa'da Luis Buñuel ve Salvador Dali tarafından hazırlanmış ve 1929 yılında Paris'te çekilmiştir.
Belirli bir tema ve kronolojiyi takip etmeyen siyah beyaz film, Freudun serbest çağrışım teorilerinin izinden gitmekteydi. Film baştan sona rüyaların absürtlüğünü ve bilinçaltını irdelemektedir. (7)

Günümüzde bazı film yapımcıları insanların gördükleri rüyaları satın alarak bunları filme dönüştürmekteler.
İzlenme rekorları kıran Matrix filmi sık sık rüyalardan bahseder. Bu dünyanın hayal bir dünya olduğundan söz eder.  Benzer birçok film gibi ruhçuluk içeriklidir ve aynı konuyu işlemektedir.
Yayınlanmasından kısa bir süre sonra son 25 yılın en iyi filmleri arasında gösterilmeye başlanan Inception (Başlangıç) filminde kahraman çok yetenekli bir hırsızdır. Uzmanlık alanı, zihnin en savunmasız olduğu rüya görme anında, bilinçaltının derinliklerindeki değerli sırları çekip çıkarmak ve onları çalmaktır.
Vanilla Sky (Vanilya Gökyüzü): Vanilya Sky adlı filmde, insanın yaşadığı olaylardan neyin rüya neyin gerçek hayat olduğu konusunda yaşayabileceği ikileme dikkat çekilmektedir.

Yapılan son araştırmalar öyle gösteriyor ki gördüğümüz rüyalar bizlere Dali'nin tablolarını çizdiremese de günlük hayatta karşılaştığımız problemlere çözüm bulmakta yardımcı olabiliyor. Modern uyku kuramlarının uykunun günlük hayatımızın devamı olduğuna vurgu yapan varsayımlarıyla da uyumlu görünen bu durum özellikle de rüyalarımızdaki semboller doğru yorumlandığında belirgin hale geliyor. Uyanıkken zihnimizde tam olarak kuramadığımız bağlantıları rüyalar yardımıyla kurabileceğimize dikkat çeken bilim insanları hayatın içine sinen pek çok alandaki yaratıcılığımızın rüyalarımızla şekillenebileceğini düşünüyor. (6)



KAYNAKÇALAR:
(1) Sanat ve Kuram 1900-2000 Değişen Fikirler Antolojisi, s. 41.
(2) The Interpretation of Dreams, s. 216.
(3) Freud ve Çağdaş Sanat-Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık.
(4) Uluslararası Psikanaliz Yıllığı
Çağdaş Sanat Estetiğine Psikanalitik Bir Bakış
Bella Habip
(5) Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Sanat Fikri
Susie Hodge-Domingo Yayınları, s. 152.
(6) Tubitak Bilim ve Teknik Dergisi-Psikoloji Köşesi
(7) Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Sanat Fikri

Susie Hodge-Domingo Yayınları, s. 154.

No comments:

Post a Comment