Sigmund Freud psikanalizin kurucusudur, öğretileri
modern dünyada insan doğası ve insan dürtüleri kavramlarının biçimlenmesini sağladı.
Rüyalar ve bilinçaltı üzerine yazdıkları, geleneksel görsel tasvir biçimini değiştirdi
ve yorumlama şekline yeni bir boyut kazandırdı.
Freud rüyaları bilinçaltına giden bir kral yolu
olarak tanımlar. Ona göre toplumsal baskıyla bilinçaltına ittiğimiz tüm duygu
ve düşünceler uyku sırasında ortaya çıkar. (1) Rüyaların oluşumu ve işleyişi için
üç önemli işlemden bahsetmektedir: yoğunlaştırma (condensation), üst-belirleme
(over-determination) ve yer değiştirme (displacement)'dir.
Yoğunlaştırma: Oldukça az olan rüya
malzemesinin aynı anda birçok düşünce ve duygunun ifadesi olmasına denir. Bu
nedenle Freud "Yazıldığında rüya yarım sayfa dolduracaktır ama arkasında
yatan analizi altı, sekiz, on iki kat daha çok sayfa isteyecektir" demiştir.
Bu yoğunlaştırmanın herhangi bir oranı ya da
orantısı bulunmamaktadır, çünkü rüya gerçeğin bire bir sembolü değil, birçok işlemden
geçmiş ifadesidir.
Üst-belirlenme: Yoğunlaştırmayla bağlantılı
olarak rüyaların düşünsel ifadesinde bir "üst-belirlenme" oluşur.
Yazar bunu şu şekilde açıklar: Çağrışımlar aracılığıyla rüya içeriğinin bir öğesi
birçok düşünceye bağlanabilir, ya da bir düşünce birçok farklı rüya öğesinde
temsil edilebilir. Bu şekilde rüyanın içeriği ve onu oluşturan düşünceler arasında
birçok kesişme noktası olmasına Freud üst-belirlenme demektedir.
Yer Değiştirme: Psikanalize göre rüyalar
"farklı" şekilde odaklanırlar. Rüyanın içeriğinde ön plana çıkan öğeler
rüyaya neden olan düşünsel gerçek için aynı derecede önemli olmayabilir. Ya da
rüyayı oluşturan düşünsel içeriğin en önemli detayları rüyada önemsiz bir yere
sahip olabilir. Hatta rüyada hiç yer almayabilir ve sadece analiz ile kurulacak
bağlantılarla ortaya çıkabilirler. Bu önem ve odak değişikliklerine Freud
"yer değiştirme" demektedir. (2)
Sigmund Freud’un babası olduğu psikanalizin
sanat ile birbirinden ayrılmaz bir ilişkisi olduğunu söylemek doğru olur. Çünkü
Freud hekim olmasına karşın psikanalizi yalnızca ruhsal hastalıklarda kullanılan
bir tedavi tekniği olarak tanımlamak istememiş onu hem insan ruhsallığının
bilimi yani psikolojinin parçası saymış, hem de sanatsal, felsefi ve dini
sorulara yanıt sağlayacak bir bilim olarak görmüştür.
Freud öncelikle sanatçıların yaşamında ve sanat
yapıtlarında varsayımlarını doğrulayacak öğeler aramıştır. Özellikle okuduğu
yapıtlardan yola çıkarak kuramına dayanarak, kanıtlar bulma çabasında olmuştur.
(3)
Sanat ile psikanalizin alışverişi Freud’un sanatçılara karşı duyduğu ilgi ve merak ile başlar denilebilir. Bu
alışverişi Freud’un çevresinde sanata ve
edebiyata düşkün birçok takipçinin olmasına borçlu olduğumuz gibi, Freud’un edebiyat, resim ve heykel alanında ortaya çıkardığı eşsiz metinlerin
yepyeni bir alanın temellerini attığını da ileri sürebiliriz.
Freud’a göre “güzellik” arayışı sevilen, yüceleştirilen
cinsel nesneye karşı beslenen cinsel arzunun yüceltilmesi ve kültürel alana dâhil
edilmesidir. Bu kültürel edim aynı zamanda cinsel arzunun temel nesnesinden de
vazgeçmedir, onun yasını tutmadır. Her ne kadar Freud daha ileri yıllarda ölümü,
narsisist tümgüçlülüğü ve saldırganlığı da sanat eserini tetikleyen unsurlar
olarak belirtmişse de bunlar onun için ikincil düzeyde kalır ve temelde Freud’a göre cinsel arzunun yüceltilmesi yani cinselliğin başlangıçtaki
arzuyu gerçekleştirme hedefinden sapıp kültürel edimlere yönelmesi daha baskındır.
(4)
Freud’un teorilerinden yoğun
bir şekilde etkilenen eski Dadaist, şair ve yazar Breton, Sürrealist resim ve
yazıların, Freud’un çalışmalarında olduğu
gibi, en derinlerdeki düşüncelerimizi ifade etmesi gerektiğine inanıyordu. 1899’da Freud, insan zihninde hatıraların, sezgilerin ve en temel güdülerimizin
saklandığı bir kısım saptadığı Düşlerin Yorumu adlı kitabını yayımladı. Freud
bu saptamasına bilinçaltı adını verdi. Zihnimizin bu saklı kalmış
derinliklerini rüyaları analiz ederek anlayabileceğimize inanıyordu. Freud aynı
zamanda belirli yöntemlerle bilinçaltına ulaşabileceğine ve bunun zihnimizin
karmaşık iç işleyişini açıklamakta yardımcı olabileceğine inanıyordu. Bilinçaltının
kilidini açmak için kullandığı yöntemlerden biri, kişinin rasyonel değil
sezgisel olarak düşündüğü“serbest çağrışım” metoduydu. Kısa süre içinde, pek çok başka yazar ve sanatçı Sürrealistlere
katıldı. Bunların çoğu Freud’un serbest çağrışım
teorisini uyguladı. Breton’un “saf psişik otomatizm” olarak adlandırdığı bu yöntem, yazar ve ressamların bilinçli düşünmeyi
bırakarak kalemlerinin ve fırçalarının çizgileri, kelimeleri ve şekilleri oluşturmasına
izin vermelerini içeriyordu. Bu şekilde bilinçaltını harekete geçirdiklerine ve
sonuç olarak, en derinde yatan his ve duygularını ifade eden kelime, renk ve şekillere
ulaştıklarına inanıyorlardı. Temel fikir, hayal gücünün kaynağının bilinçaltı
olduğu ve yaratıcılığın en üst seviyelerine çıkmak için ona ulaşılması gerektiğiydi.
Sürrealistler yarattıkları eserlerde bilinçle bilinçaltını birleştirerek hayal
ve fantezi dünyasını akıl ve mantığın sıradan dünyasıyla ilişkilendirmeyi amaçlıyorlardı. (5)
RÜYALAR VE YARATICILIK
Sanat tarihine göz attığımızda yaratıcılıklarını
rüyalarıyla beslemiş pek çok sanatçıya rastlıyoruz. Örneğin,
"Honesty" isimli pop parçasıyla dünyada pek çok dinleyiciye ulaşan
Billy Joel bir röportajında yaptığı bestelerin melodisini rüyalarından yola çıkarak oluşturduğundan bahsediyor. Hepimizin korku
romanlarıyla yakından tanıdığı yazar Stephen King'inse "Korku Ağı"
adlı romanını çocukluk kabuslarından birinden esinlenerek yazdığını biliyoruz.
Salvador Dali'nin rüyaların yaratıcılık üzerindeki etkisine inancıysa şaşırtıcı
düzeyde. Ressamın, uykuya dalmadan önce eline bir kaşık aldığı böylece
uyuyakaldığında kaşığın yere düşerek çıkarttığı sesle uyanıp zihnindeki rüya
imgeleri henüz canlıyken gerçek üstü öğelerle bezeli o muhteşem tablolarını
ortaya koyduğu anlatıla geliyor. (6)
Gerçeküstücülük akımının en önemli
temsilcilerinden olan Rene Magritte’in düşürünü temaları işlediği resimleri,
komedi, korku, tuhaflık ya da ilginçlik kavramlarının bir karışımıdır.
Giorgio de Chirico, bilinçaltının düşsel oluşumlarına
dayanan fizikötesi resimlerini gerçeküstü bir tutumla yansıtır.
Bir yirminci yüzyıl popüler kültür ikonu haline
gelen Frida Kahlo’nun sanatı, sürrealist olarak tanınlanmışsa da kendisi bu tanımı
reddetmiştir. Eserlerinde sıkça düşsel temalara yer vermiştir.
Çağdaş heykel sanatçılarından Xooang Choi, rüyalarının
sonucunda ortaya çıkardığı sürrealist heykellerinde, abartı, modifikasyon ve
deformasyon gibi teknikleri ve ifade biçimlerini kullanarak, ortaya gerçeküstü
görüntüler çıkarıyor.
Türk Sanatında düşsel temalara yer veren sanatçılar
arasında Komet’in, gerçek dışı ve düşsel bir mekanda yer alan figürleri, geçmiş
bir dünyanın günümüze yansımış bireyleri ve insan olgusunun simgeleri
izlenimini yansıtır. Fantezi ile gerçek, düş ile yaşanmışlık, onun resimlerinde
birbiri içinde erir.
Resimlerinde açığa çıkmamışları, hayal ve güçleri
yansıtan Burhan Uygur, simgeci ve fantastik bir sanatçı olarak yorumlanmaktadır.
Mehmet Güleryüz resimlerinde zaman zaman
fantastik ve mecazi bir içerikle, simgelere ağırlık vermiş, düşsel portreler ve
figürler kullanmıştır.
Figür, nesne ve mekan bağıntılarından yola çıkan
Utku Varlık, fantastik-gerçekçi bir üslupla kurgulanmış resimlerinde düşsel,
romantik, simgesel bir dünya yaratır.
RÜYALAR VE SİNEMA
Deneysel sinemanın ilk örneği olarak kabul
edilen Endülüs Köpeği (Kısa Film):
Ünlü İspanyol ressam Salvador Dali ve İspanyol
yazar ve film yönetmeni Luis Buñuel'in gördükleri bazı rüyaları birbirlerine
anlatmaları bu filme esin kaynağı olmuştur. 1928 yılında Fransa'da Luis Buñuel
ve Salvador Dali tarafından hazırlanmış ve 1929 yılında Paris'te çekilmiştir.
Belirli bir tema ve kronolojiyi takip etmeyen
siyah beyaz film, Freud’un serbest çağrışım
teorilerinin izinden gitmekteydi. Film baştan sona rüyaların absürtlüğünü ve
bilinçaltını irdelemektedir. (7)
Günümüzde bazı film yapımcıları insanların gördükleri
rüyaları satın alarak bunları filme dönüştürmekteler.
İzlenme rekorları kıran Matrix filmi sık sık rüyalardan
bahseder. Bu dünyanın hayal bir dünya olduğundan söz eder. Benzer birçok film gibi ruhçuluk içeriklidir
ve aynı konuyu işlemektedir.
Yayınlanmasından kısa bir süre sonra son 25 yılın
en iyi filmleri arasında gösterilmeye başlanan Inception (Başlangıç) filminde
kahraman çok yetenekli bir hırsızdır. Uzmanlık alanı, zihnin en savunmasız olduğu
rüya görme anında, bilinçaltının derinliklerindeki değerli sırları çekip çıkarmak
ve onları çalmaktır.
Vanilla Sky (Vanilya Gökyüzü): Vanilya Sky adlı
filmde, insanın yaşadığı olaylardan neyin rüya neyin gerçek hayat olduğu
konusunda yaşayabileceği ikileme dikkat çekilmektedir.
Yapılan son araştırmalar öyle gösteriyor ki gördüğümüz
rüyalar bizlere Dali'nin tablolarını çizdiremese de günlük hayatta karşılaştığımız
problemlere çözüm bulmakta yardımcı olabiliyor. Modern uyku kuramlarının
uykunun günlük hayatımızın devamı olduğuna vurgu yapan varsayımlarıyla da
uyumlu görünen bu durum özellikle de rüyalarımızdaki semboller doğru yorumlandığında
belirgin hale geliyor. Uyanıkken zihnimizde tam olarak kuramadığımız bağlantıları
rüyalar yardımıyla kurabileceğimize dikkat çeken bilim insanları hayatın içine
sinen pek çok alandaki yaratıcılığımızın rüyalarımızla şekillenebileceğini düşünüyor.
(6)
KAYNAKÇALAR:
(1) Sanat ve Kuram 1900-2000 Değişen Fikirler
Antolojisi, s. 41.
(2) The Interpretation of Dreams, s. 216.
(3) Freud ve Çağdaş Sanat-Yapı Kredi Kültür
Sanat Yayıncılık.
(4) Uluslararası Psikanaliz Yıllığı
Çağdaş Sanat Estetiğine Psikanalitik Bir Bakış
Bella Habip
(5) Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Sanat Fikri
Susie Hodge-Domingo Yayınları, s. 152.
(6) Tubitak Bilim ve Teknik Dergisi-Psikoloji Köşesi
(7) Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Sanat Fikri
No comments:
Post a Comment